Yaşam

Giray Altınok: En iyi kahkaha, en acı anın hemen sonrasında gelir

Doğuştan komik ve esprili olanlar vardır, Giray Altınok tam onlardan. Son dönemdeki başarılarına rağmen çok egosuz. Her ne kadar anksiyetesi olduğunu ve bir ortama girdiğinde orayı domine eden biri olmadığını söylese de tam bir sohbet, muhabbet insanı.

YouTube’da işlerin milyonlarca izleniyor. Ekranda, sahnede, beyazperdedesin. Kısacası çok popülersin…

Bu ara yaptığımız işler seviliyor. Daha ziyade arka arkaya seyirciyle buluşmasıyla daha çok kitleye ulaşıp kendi imzamızı insanlarla paylaşmakla ilgili daha fazla alan elde ettik. Bu sayede başka kitlelere ulaşıp dokunmamız kolaylaştı. O yüzden güzel bir rüzgâr oldu.

Bu ilk söyleşimiz. İnsanlar gibi ben de seni çok merak ediyorum. İzmir’de doğuyorsun. Nasıl bir evde büyüdün?

Türkçe öğretmeni bir anne-babanın çocuğuyum. Okumak bizim için hobi değil, yaşamın gerekliliğiydi. O yüzden sanırım kelime dağarcığım hızlı gelişti. Yazma, çizme işine küçükken şiirlerle başladım, sonra ondan uzaklaştım, futbolcu olma hayalim başladı. Ama 30’ların ortasında biten bir kariyerin bana göre olmadığını düşündüm. Üniversite zamanı yazma, çizme ve tiyatro kulübüne geri döndüm.

Hep komik miydin?

Gülmek, güldürmek karşıdan çok hızlı reaksiyon alabildiğin bir şey olduğu için o tarafı hep kullanırdım. Ama bir yandan dramatik altyapısı olan işleri yazmayı seviyordum. Hâlâ yazdığımız işlerin içinde küçük dramatik alanlar yaratmayı seviyorum. Çünkü en iyi kahkaha, en acı anın hemen sonrasında gelir, buna inanıyorum.

“Ben gerçekten çevremdekileri güldürüyorum” dedirten neydi?

8-10 yaşlarındayken yengemin, teyzemin, dayımın taklitlerini yaptığımda bunun bir seyirci grubunda reaksiyon alacağını o zamanlar anlamıştım. Bu herhalde benim işim olacak demiştim. Hakikaten duygusal kazancı çok başka ve insanları mutlu etmeyi çocukluktan beri severim.

Neden insanları mutlu etmeyi seviyorsun?

Çok mutsuzlar. Mizah yapmak daha kolaylaşıyor gibi gözükse de daha da zorlaşıyor çünkü komedyen de mutsuzlaşıyor. Okuduğumuz, yazdığımız, çizdiğimiz, gördüğümüz her şeyde bir mutsuzluk, bir kaos var. O yüzden mizahçıya daha fazla iş düşen bir dönemdeyiz ama mizahçının da mutlu olması önemli. Geçen günlerde sosyal medyadan biri “Eşim 8.5 aylık hamile, ağrıları var, sadece sizin işlerinizi izleyerek uyuyabiliyor” yazdı, birinin hayatına dokunmak hoşuma gidiyor.

Sen mutlu musun?

Mutluyum, 40 yaş sendromu diye bir şey varmış hakikaten, mutlu olduğun bir dönemine giriyorsun.

 

GECE BEKÇİLİĞİ

Madem tiyatroya meraklıydın, neden Pamukkale Üniversitesi’nde sosyoloji okudun?

Son dört tercihim özel üniversitelerdi. Özel olanlardan ilk tercihime girerim diyordum. Ama devlet üniversiteleri arasından sondan bir önceki tercihime girdim. İyi ki böyle olmuş. Sosyoloji, yazar olanlar için çok ciddi bir ekmek kapısı. Oradan aldığım birçok şeyin yazarken çok faydasını gördüm.

İstanbul’a geldiğinde neler yaşadın?

Ekonomik anlamda olan zorluklar ayrı, psikolojik olarak o umudu taşımak da çok zordu. Herhalde ilk işim çekilene kadar 3-4 bin sayfa bir yerlere skeç, dizi, film gibi şeyler yazmışımdır.

Hiç umudunu kaybettiğin oldu mu?

İstanbul’a geldiğimin dördüncü yılıydı, baktım olmuyor, bir dil okulunda gece bekçiliği için işe başvurdum. Bir hanımefendiyle görüşmeye gittim, “Neler yapıyorsun” dedi, yazdığımı anlattım. “Bütün bunları hayal edip burada mı çalışmak istiyorsun” dedi. Sonra da “Burada her gün senin suratını göremem. Her geldiğinde umutlarını çaldığım birini görmek istemem” dedi.

 

HİPNOZ SIRASINDA ÇİLEK SORUNUM ORTAYA ÇIKTI

Seni hiç tanımayan birine Giray’ı nasıl anlatırsın?

Güvenilir, söylediysem yaparım, söylemediysem asla yapmam.

Takıntıların var mı?

Genelde işle ilgili takıntılarım.

Çilekle ilgili de var sanırım…

Evet, çilek meselesi var. Yemiyorum, sevmiyorum. Kokusunu falan da sevmem, dokunamam.

Bunun için terapi mi gördün?

Aslında başka bir terapi seansındaki hipnozda yanlışlıkla bu durumun sebebine inilmiş. Ben ufakken misafirliğe gittiğimizde meyve tabağındakiçilekleri yemişim, ev sahibi “Çocuk çok sevdi, çilek getireyim biraz daha” demiş. Annem de bu konularda hassastır. “Çilek yok” deyip çimdiklemiş herhalde. Böyle saçma bir bilinçaltı olabilir mi? O günden sonra da yememişim.

Sonra yemeye başladın mı?

Yok.

Neden hipnoza gittin ki?

12 yaşımdaydım, anne-babam ayrılmıştı. Benim de yalnız kalmak ve uyumakla ilgili bir korkum vardı.

Hayattaki en büyük meydan okuman neydi?

Oyunculuk ve senaristlik gibi sonunda asla ulaşamama ihtimalin olan bir meslekte hayatımı ortaya koymak.

Bu işi yapmıyor olsaydın hangi mesleği seçerdin?

Muhtemelen bahçe işleriyle ilgileniyor olurdum. İzmirliyiz, Karşıyaka, Seferihisar’da geçti çocukluğum. Orada mandalina bahçelerimiz var. Babam ilgileniyor, ben de orada toprakla uğraşırdım.

 

MİZAH EKSİKLİKTEN VE KUSURDAN ÜRETİLİR

Senin komedinde karakterlerin biraz kusurlu. Komedide güldürmek için kusur gerekli midir?

Mizah kesinlikle eksiklikten ve kusurdan üretilir. Mizah olması için bir kusurun olması gerekir, yaşadığın yer, etrafındaki insanlar ya da vücut formu da komediyi getirir. Bir şeyin eksik olması gerekir.

Senin kusurların neler?

Ben aceleciyim. İrlandalı gibi verdiğim sözü sonuna kadar götürmek zorundayım. Çok detaycıyım.

Güldüren insanların özel hayatlarında ciddi oldukları söylenir…

Ben de mesafeliyimdir. Çünkü karşınızdakini bazen kendiniz gibi biliyorsunuz ama onun tavrı öyle olmuyor. Hadsizliği ve yalancılığı tolere edemiyorum. Özellikle hadsizlik beni geriyor, o yüzden belli bir ciddiyet, mesafe hayatımda vardır.

Girdiğin her ortamda güldürmen bekleniyor mu?

Çok büyük baskı oluyor, zaten anksiyetem var. Sosyal ortamlarda hemen orayı domine eden tip değilim. Yaptığımız işleri görünce yırtık biri bekleniyor ama öyle değil.

Neden böyle?

Çocukluktan herhalde. Mesela sokakta dolmuş bekliyorum, uzaktan geliyor, elimi kaldırıyorum. Önündeki yazılardan yanlış dolmuş olduğunu anladığımda yine de utanır, binerim. Dört durak gider, sonra inip başka dolmuşa binerim.

Bu meslekte zorlanmadın mı?

İnsanlarla muhatap oldukça gelişti, yoksa dört sene önce falan iletişim kurmakta zorlanıyordum.

 

DİKKATİNİ ÇEKMEK İÇİN FAL BAKTIM

Güldürmek birini tavlarken işe yarıyor mu?

Evet, yarıyor. Fiziksel olarak bakıldığında dönüp bir daha bakılmayacak bir erkek için komedi çok yüksek bir öne geçiş.

Güldüren erkek sence seksi midir?

Bilmem, bana seksi gelmiyor güldüren erkek (gülüyor). “Bu neden benden daha fazla güldürüyor” diyebilirim en fazla. Ama güldüren erkek seksi bulunuyor, bu olduğun ortamda sözünün dinlenmesiyle, sana olan ilgiyle alakalı. O sana seksilik katıyor. Göze çarpıyorsun, “Yakışıklı sus bir, sen konuş” gibi bir şey oluyor ortamda.

Oyuncu Cansu Diktaş’la 6 yıldır evli, 13 yıldır birliktesiniz. Nasıl tanıştınız?

Sette, İstanbul’a ilk geldiğim zamanlar bir YouTube dizisi çekiyorduk. Cansu bir bölümde oyuncuydu, ‘Ne güzel, ne tatlı bir kız’ derken ona fal baktım dikkatini çekmek için…

Ne çıktı falında?

‘İsminde y harfi olan biri’ (gülüyor). Böyle söyledim. Gerçekleşti de.

Uzun süreli ilişkinin bir sırrı var mı?

Bizimki özelinde söylersem, birlikte gülmek önemli. Benim hayatta en çok güldüğüm kişi Cansu. Çok doğal komedisi var. Yıllar geçtikçe anladık o tutunduğumuz şeyin ne kadar değerli olduğunu.

Eşin şöhretli olmandan memnun mu? Tanındın, kadınlar seni beğeniyor, bu kıskançlık yaratıyor mu?

Memnun, bizim birbirimize desteğimiz yüksek. Bir kıskançlık da yoktur, varsa da çok iyi kamufle eder. Ama biz çok uzun zaman geçirdik birbirimizle, ben bir anda, bir gecede bir şey olmadım, kademe kademe, yaptığımız işlerin popülerliği yavaş yavaş arttı. Ve bu aslında ikimizin de ortak gelişimi.

 

ZENGİN MİZAHINI SEVİYORUM

Mizahının tanımı nedir?

Detaycı diyebilirim.

Bu kadar mizah yapan isim varken sen neyi farklı yaptın da aralarından sıyrıldın?

İşleri Kerem’le (Özdoğan) birlikte yazıyoruz, ortak çalışıyoruz çok uzun zamandır. Birbirimizi beslediğimiz bir çalışma yöntemimiz var. Birimizin açığını diğeri kapatıyor, birbirimizi cesaretlendirebiliyoruz. O cesaret yaptığımız işlere yansıyor. Bir de aynı şeye sırtını yaslamayan bir komedi yapıyoruz. Mesela ‘Prens’te insanların oralara girmek istemediği bir tür denedik. Karikatür bir hale gelmeye çok müsait, izlerken bunlar tam olarak ne yapıyor diyeceğiniz, bataklığa düşmeye çok müsait bir tür. Neredeyse karakterlerin tümü bir drama oynuyorlar aslında. Bizim en başında yapmak istediğimiz şey buydu; dramanın içinde komedi. Bir de ben zengin mizahını seviyorum.

O ne demek?

Zengin insanların güleceği mizah olarak algılanmasın. Ben zenginin düştüğü durumu seviyorum. Zengin, varlıklı, kendini herkesten üstün gören insanın düştüğü durumların mizahını yapmayı seviyorum.

Zenginlerle derdin ne?

Bizde çok fazla, tırnak içinde söylüyorum, fakir edebiyatı ve garibanlıktan çıkan bir mizah var. Zenginin düşeceği komik durumun, en az fakirinki kadar komik olduğunu düşünüyorum. Fakirin zaten durumu ortada, ondan bir mizah devşirmek yerine, kendini çok yukarıda gören tiplerin ne hale geleceğiyle ilgileniyorum.

 

ÇOK STRES VAR, MİDEM AĞRIYOR HAKAN

Yırttın mı artık?

Yırtmadım. Çünkü sıkıntı şu; işler bir yere geldi, aşağıyı bir daha görmek istemiyorum. Oraya düştüğümü hissetmeyi istemiyorum. ‘Bunu nasıl burada tutup üste çıkarmaya çalışacağım’ gerilimi var. Çok stres var, midem ağrıyor Hakan…

Böyle hissettiren nedir?

Çünkü bu doğal bir seleksiyon, bir şey çok sevilecek, sonra gömülmeye başlanacak. İnsanların bir şeyi sevebilmesinin bir limiti var, sonra sen aynı şeyi yapsan bile “Bozdular” denecek. O yüzden farklı şeyler denemek iyi oluyor.

Şöhreti sevdin mi?

Çok kötü bir şey değil.

Az kötü bir şey mi?

Bunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama mesela eskiden kafede otururken biri geçtiğinde ‘Bize mi geliyor’ diye düşünmezdik gibi.

Hiç egona kapıldığın oluyor mu?

Yok abi, memur çocuğuyuz biz, geldiğimiz yer, yapabileceklerimizin sınırı, esnekliklerimiz belli, buraya kadar uzar zaten.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu