Bu kez 4 kişilik bir arkadaş grubuyla atladık arabaya. Yunanistan’dan başlayıp Arnavutluk’ta son bulan bu yolculuğun iyisi ve kötüsüyle tüm detaylarını sizlerle paylaşmak isterim. En güzeli Mostar Köprüsü’ne karşı kamp kurmaktı. En fenasını da sona sakladım…
Meteora
YUNANİSTAN
O sütunları kim koydu?
Arabamızı direkt Halkidiki sahillerine sürdük. Sabah gün ışıldamaya başladığında turkuvaz sulara kavuştuk. Tüm uykusuzluğumla kendimi suya atınca öyle iyi geldi ki… Akşamüstüne doğru Selanik için hazırdım. Önce Atamızın evine gittik. Saat 17.00’yi geçtiği için içeriye giremedik ama dışarıdan da olsa görmek bize manevi duygular hissettirdi. Beyaz Kule, Selanik Surları derken akşam biraz şehirde vakit geçirdik. Ardından sonraki durağımız olan Edessa Şelaleleri’ne doğru yola koyulduk. Gece hedefe vardığımızda yakınlarda kamp yaptık. Şelalenin üst taraflarını betonla kaplamışlar ama aşağıdan baktığınızda harika görünüyor.
Sıradaki durak çok merak ettiğim, normal Balkan turlarının içinde göremeyeceğiniz, aslında başlı başına ayrı bir rota olan Meteora’ydı. 60 milyon yıl kadar önce oluşmuş bu devasa sütunların nasıl meydana geldiği, bu manastırların o kayaların tepesine nasıl inşa edildiği merak konusu. Pindus Dağları’nın yanında, bazıları 400 metreden yüksek 100’den fazla kaya sütunu ve onların üzerine kurulmuş 24 manastır… Bu manastırlardan günümüzde sadece 6 tanesi ayakta kalmış. Kalambaka kasabasında ilerlerken etraftaki bu kayalıkların manzarası masal gibiydi. İçeri şort, tişörtle giremiyorsunuz. Size örtünmeniz için giysi veriyorlar. İç kısımda fotoğraf çekmek de yasak. 1988’den beri Dünya Kültür Mirası Listesi’nde olan Meteora’daki manastırlarda keşişler yüzyıllardır inzivaya çekiliyor. Bu kuleler 25 milyon yılda rüzgâr ve suyun etkisiyle bu şekli almış. Meteora’nın kelime anlamıysa ‘boşlukta asılı kalan’ demek.
KARADAĞ
Ortaçağa ışınlandık
Sonunda benim de daha önce görmediğim bir yere gidiyoruz. İstikametimiz Karadağ (Montenegro). Önce Sveti Stefan Adası’nı kuşbakışı gören tepeye çıktık ve klasik pozlarımızı çektik. Plajına inip adaya karşı güzel bir kahvaltı yaptık. Yüzmeyi de ihmal etmedik. Sonraki durağımız Budva’ydı. Önce ünlü Budva Balerin Heykeli’ni gördük. Plajlar da o taraftaydı ve günü denizde yüzerek ve dinlenerek geçirdik. Budva’dan sonra kendimizi Kotor’a attık. Akşam saati, ışıklar yeni yanıyordu. Yüksek duvarlı şehir muhteşem görünüyordu. Sanki ortaçağa ışınlanmış gibiydik.
Kotor’da yapılacak en güzel aktivite Kotor Kalesi’ne (San Giovanni Kalesi) tırmanmak. Giriş ücreti 8 euro civarında ama sabah 8.00’den önce giderseniz kapılar açık oluyor, para ödemiyorsunuz. Oldukça dik, çık çık bitmeyen merdivenleri var ama manzaraya bakarken nasıl çıktığınızı anlamıyorsunuz. Kotor’dan arabayla sadece 20 dakika uzaktaki ortaçağ kasabası Perast’a uğradık. Our Lady of the Rocks adasına geçmek için bir tekneyle anlaştık. Bize gidiş-dönüş geçerli bir bilet verdi. Gittik gezdik ama bir baktık bilet kayıp. Uçmuş gitmiş. Saklamam gerektiğini de bilmiyordum. O bileti göstermeden sizi kimse teknesine almıyor. Yahu oraya yüzerek gelmediğimize göre bileti kaybetmişiz işte! Bir müddet bir aşağı bir yukarı dolandık. Tekrar ücret ödemek de istemiyoruz ama şanslıydık. Çat diye birlikte gittiğimiz adam geldi ve bizi geri götürdü. Kendimizi en yakın sahile atıp biraz dinlendik.
Mostar Köprüsü (sağda, Bosna Hersek)
Mavi Göz (solda, Arnavutluk)
BOSNA HERSEK
Köprüye karşı uyudum
Karadağ’ın altını üstüne getirip akşama doğru Bosna-Hersek’e doğru iki kişi yolumuza devam ettik. Diğer iki arkadaşımız Karadağ’da kaldı. Yine akşam ışıkları yanarken girdik Mostar’a. O saatlerde bir şehre girmeye bayılıyorum. İnsanlarda tatlı bir telaş…
Mostar Köprüsü’nü bulduk önce. Boşnak-Hırvat Savaşı sırasında televizyondan nasıl bombalandığını ve yıkıldığını izlemiştim. Türkiye’nin de aralarında olduğu bazı ülkelerin desteğiyle yeniden yapıldı. En büyük hayallerimden biri Mostar Köprüsü’ne karşı kamp kurmaktı. Bir zamanlar bu aktivite çok popülerdi. Gece hiç üşenmedik, eşyamızı taşıdık oraya. Köprüye karşı uyudum. Sabah hızlıca toparlanmak gerekiyordu tabii, sonuçta şehrin göbeğindeyiz. Hayal ettiğimiz her şeyi yapmanın huzuruyla şehri bir de gündüz gezdik.
Öğlen gibi köprünün üstünden atlamalar başladı. Evliya Çelebi’nin de kitabında bahsettiği bu gelenek 1566 yılında köprü yapıldığından beri sürüyor. Hatta günümüzde yarışmalar da düzenleniyor. Şehrin delikanlılarının nişanlılarına cesaretlerini göstermek için başlattıkları bu çılgınlık günümüzde turistik bir aktiviteye dönüşmüş. Bu sırada bir sporcu slip mayosuyla köprünün kenarına çıkıyor. Turistler geliyor, ona para teklif ediyorlar. İstediği ücreti verirlerse atlıyor. Her sporcunun belli bir süresi var. O sürede bir teklif olmazsa ve atlayamazsa sıradaki geliyor. Neretva Nehri’nde yüzerken Mostar Köprüsü’ne karşı tüm gün bu aktiviteyi izledik . 29 metre yüksekten buz gibi suya atlamak cesaret ister. Bravo doğrusu.
Akşamüstü de Blagay Tekkesi’ne gittik. Koca bir dağın altında, büyük bir mağaradan deli gibi su akıyor, yanında da bir tekke. Neretva Nehri’nin kollarından biri olan Buna Nehri’nin kaynağıymış. Kimin aklına gelmiş, nasıl yapılmış, insanın aklı almıyor.
ARNAVUTLUK
Köpeğin nefesi yüzümde!
Geri kalan günlerde Arnavutluk’u gezdim. Önce Elbasan ve Berat ilçelerine, oradan Avlonya’daki Ksamil Köyü’ne gittim. O ünlü Ksamil plajlarıyla ilgili şöyle güzel bir anı anlatmak isterdim ama başıma acayip bir olay geldi: İki köpeğin saldırısına uğradım. Plaja üç-beş adım atmamla köpeklerin üzerime koşması aynı ana denk geliyor. Geri kaçarken yere düştüm. Çığlıklarım, köpeğin nefesini yüzümde hissetmem, kendimden umudu kesmem kaç saniye sürdü bilmiyorum. Şimdiye kadarki seyahatlerimde başıma gelen en kötü şey buydu. Sabah erkenden oradan ayrıldım.
Arnavutluk Saranda’da Mavi Göz ismindeki su kaynağına uğradım. Muhteşem bir yerdi. Oradan da Yunanistan’ın Korfu Adası’na feribotla geçtim. Adada birkaç gün kaldıktan, bolca yüzdükten sonra anakaraya dönüp eve doğru yollandım. Normal Balkan turundan ziyade bu biraz ‘kafa nereye, biz oraya’ gibi bir seyahat oldu. Daha önce Bulgaristan’a defalarca gittiğim için yolumu oradan geçirmedim. Siz rotanıza Hırvatistan, Belgrad ve Sofya’yı da ekleyerek yurda dönebilirsiniz.
Ohrid Gölü
MAKEDONYA
Pamuk bulutlar ve göl manzarası
Yolculuk öncesi hasta yattığım için her zaman yaptığım araştırma kısmı öyle eksikti kaldı ki anlatamam. Yunanistan’dan sonra Makedonya’dan ilerlememiz gerekirken sınır kapısında Albania (Arnavutluk) yazısını gördüğümde şoke oldum. 4 yetişkin şaşkın bunu nasıl başardık! Bir gece yarısı önce Arnavutluk’a, sonra da Makedonya’ya geçip Ohrid yakınlarında, göle karşı kamp yaptık. Sabah çadırımı açtığımda pamuk pamuk bulutlar ve uçsuz bucaksız bir Ohrid Gölü manzarası beni bekliyordu. Hızlıca kendimi göle attım. Makedonya başlı başına tatil yapılabilecek güzellikte bir destinasyon. Arkadaşlarımın zamanı kısıtlı olduğundan Makedonya’daki diğer yerleri dönüşe bıraktık.
Tüm turu tamamlayıp Makedonya’ya geri döndüğümüzde arkadaşımı Üsküp’ten kalkacak uçağına yetiştirmek için 4 ülke geçtim ve bütün gece araba kullandım. Onu uğurladım ve dinlenmek için daha önce de gördüğüm Matka Kanyonu’na gittim. Gerçekten enfesti. Bir tekneye binip yakınlardaki Vrelo Mağarası’nı da gördüm. Treska ve Vardar nehirlerinin birleşim noktası üzerine kurulan baraj, bu güzel gölün oluşmasına sebep olmuş. Vrelo Mağarası ise dünyadaki en derin sualtı mağaralarından biri.